Earthquake Bird (Deprem Kuşu) (2019) Konusu ve İnceleme; Netflix’in Belirsizlik Ağı ile Ördüğü Gerilim Filmi…
Netflix’in ardı ardına yayınladığı korku, gerilim ve yılbaşı kuşağına alternatif sunmak için psikoseksüel gizem içeren Earthquake Bird (Deprem Kuşu) filmini yayınladı.
Earthquake Bird (Deprem Kuşu) hakkında spoiler içerir.
Wash Westmoreland‘ın yönettiği 1989 yılında Tokya’da geçen psikolojik gerilim filminin konusu aynı isimli Susanna Jones’un romanına dayanıyor. Lily’nin (Riley Keough) kayıp ilanın görülmesi ve bir kadın cesedinin Tokyo körfezinde bulunduğunu öğrenmemizle başlayan gizem, filmi ismiyle bağdaştırmaya çalışmamızla daha çetrefilli bir hal alıyor.
Ana karakterimiz Lucy (Alicia Vikander) Japonya’da yaşayan ve tercümanlık işinde çalışan bir göçmen. Japon polisi Lucy’yi arkadaşı Lily’nin ortadan kaybolmasıyla ilgili sorguya alıyor ve hikayemiz burada flashback’li dönüşlerle şekilleniyor. Şekilleniyor dedim ama konu sonuna kadar aşırı gizemli devam ettiği için çokta net bir şey sunmuyor bize. Japoncası akıcı olan ve kültüre aşık olan Lucy ortak bir arkadaşları Bob Johnson (Jack Huston) vasıtasıyla yeni göçmen Lily ile tanıştırılıyor. Bir şekilde Lucy’nin hayatına dahil olmaya çalışan Lily, Japonya’ya yeni bir başlangıç için taşınan özgür ruhlu bir Amerikalı. Eskiden hemşire olduğunu söyleyen Lily Japonya’da barda çalıştığını söylüyor. Fakat buna kesinlikle şahit olamıyoruz.
Lucy Fly’ın gizemli ve trajedi ağlarıyla örülmüş hayatı Teiji ile tanışmasıyla daha da karmaşık bir hal alır. Fazlasıyla karizmatik Naoki Kobayashi, Lucy’nin sokakta fotoğrafını çekerken karşıladığı Teiji’yi oynuyor. Psikolojisinin ağır bir şekilde bozuk olduğu hissiyatı veren Lucy’nin denk geldiği insanda çok normal olacak değil tabii ki Teiji’de garip ve gizemli bir adamdır. Görünürde fotoğrafçılıkla uğraşan ama asıl işinin noddle dükkanında çalışmak olduğunu anladığımız Teiji, insan fotoğrafları çekmiyorum demesine rağmen sürekli Lucy’nin fotoğraflarını çeker.
Teiji ile takıntılı, gizemli tam birliktelik mi değil mi belli olmayan ilişkileri Lily’nin aralarına girmesiyle daha sıkıntılı bir hal alır. Teiji hakkında sürekli soru sormasıyla direk antipati kazanan Lily tanıştıktan sonra Teiji ile fazla yakınlaşır ve Lucy’nin kıskanç tarafını ortaya çıkarır. Lucy gerçekten hayatında fazla dramatik olaylar yaşamış ve kendisini tek Teiji’nin anladığını düşünür. Fakat Teiji tam tersi Lucy’e gerçeğini bir türlü göstermez.
Lucy’nin polise rastgele anlattığı hayat hikayesinden yaşadığı ağır geçmişi ve ailesi yüzünden 11 yaşında Japonca öğrenmeye karar vererek Tokyo’ya gelmeyi planladığını öğreniyoruz. Geçmiş ve yakın zamanda olan olaylar yüzünden ölümü çektiğini düşünen Lucy, Lily’i son gören kendisi olduğu için ölümünden de kendisini sorumlu tutuyor. Sorgu odasında hapsolmuş Lucy, iki hikayeyi çözmemize yardımcı olmaya başlıyor. Fakat polis için cevaplardan daha fazla soru doğmasına neden olan gerçekler ortaya çıkıyor. Ancak buradaki soru, oldukça güvenilmez bir anlatıcı gibi görünen Lucy’nin doğru söyleyip söylemediğidir.
Lucy karakoldan çıktıktan sonra Teiji’nin evine giderek kitli fotoğraf dolabını açıyor. Bunu daha önce de denemişti fakat yakalanmıştı. Lily’yi öldürdüğünü düşündüren fotoğraflar bulur ve fotoğraf klasörünü alarak polis merkezine geri döner. Tanıdığı dedektif orada değildir ve klasörü başka bir yetkiliye teslim etmez. Evine geri dönene Lucy’i oturma odasında Teiji beklemektedir. Çok tuhaf bir halde görünen Teiji beraber Tokya’dan gitmek istediğini söyler. Birlikte oldukları sırada göstermediği tutkuyu göstererek Lucy’nin üstüne gelir. Red edilince onu boğmaya çalışan Teiji’den kurtulmaya çalışan Lucy kafasına akvaryumu geçirir. Başına cam saplı halde gözlerini ona diken Teiji Lucy’nin geçmişini hatırlatır.
Takıntılı bir zihnin sürükleyici bir dalışı, onu Japonya’ya getiren karanlık geçmişi Lily ile karmaşık dostluğu ve Teiji’nin olaylardan sonra ortadan kayboluşu. Normal bir insanın aklına zarar veren hem geçmişin hem de içinde bulunduğu zamanın tehlikeli sırlarını açığa çıkaran Lucy, Tokyo’yu, İngiliz kırsalını ve uzak Japon adalarını kaplayan rahatsız edici bir yaşam öyküsü anlatıyor. Fazlasıyla gizemli ve bizi gerçekle, hayal arasında bırakan bir şekilde 1 saat 46 dk. sonra ne izlediğinizi düşünmeye başlamanız normal çünkü olayların gidişatı hiç bir zaman sizi tam aydınlatmayacak. Geri kalan? Sanırım Deprem Kuşu 2 beklemek olacak. Film sanatsal mı? sanatsal, psikolojinizle oynayıp sizi geriyor mu? Evet ama gizemi abarttıkları ve arkasında bir çok soru bıraktığı kesin.
Lucy Fly rolü ile izlediğimiz Alicia Vikander‘ı, Ex Machina ve Tomb Raider filmlerinden hatırlayacaksınız. İsveçli aktris kamera arkasında verdiği röportajda Japonca konuşmak için çok çalıştığını belirtiyor. Bence başarılıda olmuşa benziyor.
Deprem Kuşu’nun en sevdiğim kısımlarından biride müzikleriydi dinlemek isterseniz Spotify’de listeleri aşağıda play tuşunu tıklayın.
Daha çok bu tarz yazılar okumak isterseniz sosyal medya kategorimizi ziyaret edebilirsiniz.
Film izlemeyi seviyorsanız Film.BuradaBiliyorum.Com sitemizi, Dizi izlemeyi seviyorsanız Dizi.BuradaBiliyorum.Com sitemizi forumlarla ilgileniyorsanız Forum.BuradaBiliyorum.Com adresini ziyaret edebilirsiniz .