#The Dark Knight neden en iyi çizgi roman filmi? #SosyalMedya #Tv #BB

The Dark Knight, süper kahraman filmleri denildiğinde tüm sinema severlerin firesiz şekilde övgüyle bahsedebileceği tek yapım. Nolan’ın Batman Begins ile başlattığı üçlemenin ikinci filmi olan The Dark Knight, o güne dek bir çizgi roman uyarlamasında karşılaşmadığımız ölçüde hikaye ve karakter derinliğiyle beyazperdeye adım attı. Yalnızca bir süper kahraman hikayesi olarak değil, aynı zamanda tam anlamıyla bir karakter filmi olarak da değerlendirilebilecek The Dark Knight’ın başarısı eleştirmenler ve seyircilerin yanı sıra gişede de karşılık buldu. Film, dünya çapında 1 milyar dolar barajını aşan ilk çizgi roman filmi oldu.

Nolan öncesi Batman filmleri karakterin çizgi romanlardaki havasından uzak bir görüntüyü ekranlara getirdi. Batman & Robin’in günümüzde dahi konuşulan başarısızlığının ardından Richard Donner’ın Superman’inin ayak izlerini takip eden X-Men, türe çok daha ayakları yere basan ve gerçekçilik kaygısı taşıyan bir hikaye getirdi. Ünlü yönetmen Christopher Nolan, tüm bu basamakların ardından en üste tırmanarak, Batman karakterinin özüne çok daha saygılı ve inançlı şekilde yaklaştı. Nolan’ın filmleri Batman’in özünü kusursuz şekilde yansıtışının yanı sıra hikayenin yer aldığı dünyayı da anlamlı tema ve fikirlerle doldurdu.

The Dark Knight’ın bu başarısızı sonrasında gelen birçok çizgi roman filmini de etkilemiş olsa da hiçbiri Nolan’ın filminin yarattığı etkinin yanına yaklaşamadı. The Dark Knight, ‘modern çizgi roman filmleri’ dönemini başlatarak süper kahraman hikayelerinin ana tür olmaktan çıkarak daha anlamlı deneyimler için zaman zaman geri plana atılabileceğini gösterdi.

Film, senaryosundan pazarlama sürecine dek tarihe geçecek ölçüde başarılı bir performans ortaya koyarak çizgi roman uyarlamalarının Hollywood’daki ömrünü uzatmış oldu. The Dark Knight, detaycılığı ve ana hikayesiyle birlikte bir süper kahraman hikayesinden çok bir suç draması ortaya koyarak muadilleriyle arasına kesin bir çizgi çekti. O güne dek Raimi’nin Spider-Man üçlemesi başta olmak üzere çok daha basit ölçülerde ilerleyen maceraları ele alan çizgi roman filmleri, Nolan’ın The Dark Knight’ı ile süper kahraman maceralarının son derece ciddi hikayeler içerisine de yedirilebileceğini gösterdi. Captain America: The Winter Soldier’ın bir süper kahraman macerasının yanında politik bir çekişmeyi konu alışı ya da Logan’da yer alan trajik arka plan da filmin türde yarattığı etkiler arasında.

1 milyar dolarlık gişe hasılatının yanı sıra filmin başarısının en önemli karşılığı ödül döneminde geldi. Joker performansıyla karakteri popüler kültürün en önemli simgelerinden biri haline getiren ve Batman’i tanımayanların dahi aşina olduğu bir performansa imza atan Heath Ledger’ın En İyi Aktör ödülünün yanı sıra film Akademi’den yedi adaylık kazandı. The Dark Knight’ın Akademi’den gördüğü bu ilgi, süper kahraman filmlerine olan ön yargıyı da kırmış oldu.

2008 yılından bu yana iyi ya da kötü neredeyse her aksiyon filmi Batman’in izini takip etti. The Avengers, Star Trek Into Darkness ve Skyfall gibi filmlerin kötü karakterleri yadsınamaz şekilde Joker’den esintiler taşıdı. Senaryo ve karakterler dışında Hans Zimmer’ın unutulmayan müzikleri de daha sonra müzikleri yine Zimmer tarafından bestelenen Blade Runner 2049 ve Mad Max: Fury Road gibi filmlerde karşımıza çıktı.

Tüm bu etkiler arasındaki en büyüğü ise yönetmenin kendisine ait. Çizgi roman sayfalarının fantastik derecede karanlık dünyasının her bir bölümüne gerçeklik elementleri ekleyen Nolan, Hollywood’da yepyeni bir trend başlattı. 2010’lu yıllarda RoboCop, Robin Hood ve Power Rangers gibi eski yapımlar ‘Nolan-ize’ bir formülle tekrar beyazperdeye taşındı. Kendisinden sonra gelen hiçbir yapım The Dark Knight’ın başarısının yanına yaklaşamasa da, Nolan’ın üçlemesinin ikinci filmi hem karakterleri hem de dünyasıyla çizgi roman uyarlamaları için yeni bir çağın başlangıcı oldu.