Sozialen Medien

#Universal’ın The Invisible Man’den Sonra Çekebileceği 10 Canavar Filmi #SosyalMedya #Tv #BB

Universal’ın The Invisible Man’den Sonra Çekebileceği 10 Canavar Filmi

The Bride of Frankenstein’dan The Phantom of the Opera’ya, Creature from the Black Lagoon’dan The Wolf Man’e, Universal’ın The Invisible Man’den sonra çekebileceği 10 canavar filmi!

The Mummy’nin tam anlamıyla bir hayal kırıklığına dönüşmesinin ardından kurmaya çalıştığı Dark Universe sinematik evrenini başladığı gibi bitiren Universal, canavar hikâyelerini solo filmlerle beyazperdeye taşımaya karar verdi ve bu doğrultuda The Invisible Man‘i izleyici karşısına çıkardı. Saw serisinin yaratıcılarından Leigh Whannell’ın yönettiği The Invisible Man, hem sinemaseverler hem de eleştirmenler tarafından beğeniyle karşılandı ve 7 milyon dolarlık prodüksiyon bütçesine karşı daha şimdiden 102 milyon dolar hasılata ulaşarak gişede büyük bir başarıya imza attı.

The Invisible Man’in gişede yakaladığı bu başarının ardından Universal, dikkat çekici fikirlerle gelen sinemacılara kreatif özgürlük tanımaya karar vermiş ve bu strateji kapsamında James Wan, John Krasinski, Elizabeth Banks ve Paul Feig gibi sinemacılarla çalışmaya başlamıştı. Bununla beraber Universal, Karyn Kusama’nın yöneteceği yeni bir Dracula filmi için de hazırlıklara başladı.

Bu vesileyle biz de Universal’ın, The Invisible Man’den sonra çekebileceği 10 canavar filmini sizler için bir araya getirdik. The Bride of Frankenstein’dan The Phantom of the Opera’ya, Creature from the Black Lagoon’dan The Hunchback of Notre Dame‘a kadar birçok canavar filminin yer aldığı bu listeye aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Universal’ın The Invisible Man’den Sonra Çekebileceği 1o Canavar Filmi

The Hunchback of Notre Dame (1923)

Victor Hugo’nun aynı isimli kitabından uyarlanan The Hunchback of Notre Dame bugüne kadar birçok kez sinemaya uyarlandı. Ancak hiçbiri Wallace Worsley‘nin yönetmenliğini üstlendiği 1923 yapımı film kadar akılda kalıcı değildi. Sessiz sinema tarihinin en yüksek bütçeli filmleri arasında yer alan The Hunchback of Notre Dame, Universal stüdyolarında çekiliyor ve dönem için yeterince uzun olan altı aylık bir süreçte tamamlanıyor. Filmde Quasimodo’yu canlandıran Lon Chaney, kendi tasarladığı makyajla hafızalardan silinmeyecek bir performans ortaya koyuyor.

The Wolf Man (1941)

George Waggner‘ın yönettiği 1941 yapımı The Wolf Man, adından anlaşıldığı üzere “kurtadam” mitinden yararlanan bir hikâye sunuyor bize. Filmde Lon Chaney Jr.’ın hayat verdiği Larry, 18 yıl sonra evine geri dönmüştür ve bir yürüyüş sırasında arkadaşı Jenny’i onu ısırmak üzere olan bir kurttan kurtarmıştır. Ancak kurtu bastonunun gümüş sapıyla öldüren Larry, tam da bu sırada derin bir yara alarak kurt tarafından ısırılmıştır. Bu noktadan sonra Larry, yaşamını bir kurtadam olarak sürdürmeye başlar. Curt Siodmak‘ın senaryosunu yazdığı film, karakterler arasındaki ilişkiyi başarılı bir şekilde yansıtmasıyla da akıllarda yer ediniyor.

Frankenstein (1931)

Edebiyatın ve sinema tarihinin en ünlü canavarı Frankenstein‘ın bu listede yer alması kaçınılmaz. Özellikle Mary Shelley’in klasik romanından uyarlanan 1931 yapımı aynı isimli filmdeki Boris Karloff’un unutulmaz performansı, Frankenstein’ı sinemanın en ünlü canavarı hâline getirdi. Universal’ın bu karakteri yeni bir filme kavuşturması da önümüzdeki yıllarda yaşanması beklenen bir durum. Filmin konusuna değinecek olursak; derslerinde son derece başarılı ve de dikkat çeken bir öğrenci olan Henry Frankenstein, ölü insanların bedenlerindeki parçaları birleştirip yeni bir insan yaratmayı hedefliyor, bunun için gözlerden uzak bir şatoda gerekli çalışmaları yapıyor. Yardımcı Fritz ile beraber eşsiz, bir o kadar da dehşet verici bir canlı yaratıyorlar.

 The Bride of Frankenstein (1935)

Boris Karloff’lu Frankenstein’ın başarısı üzerine bu filmin yönetmeni James Whale, bu kez doğrudan orijinal romanın ikinci cildine dayanan bir devam filmi çekmeye karar veriyor ve 1935 yılında The Bride of Frankenstein filmi vizyona giriyor. Filmde Lord Byron, yazar Mary Shelley ve eşi Percy ateşli bir tartışma içindedirler. Mary Shelley, Frankenstein’ın basit bir korku hikâyesinden çok insan ruhunu aydınlatan derin bir eser olduğunu iddia eder ve hikâyenin aslında canavarın ölümüyle bitmediğini ve devamı olduğunu söyler, başlar anlatmaya…Bu noktadan sonra Shelley’nin anlattıkları izleyiciyi filmdeki olaylara götürür.

Bu filmde sevgiye ihtiyacı olduğu olan Frankenstein’ın, kendine bir eş bulduğunu düşünür ancak reddedilmesi olayları karmaşık bir noktaya sürükler. İşin içine bizzat Mary Shelley’i de katmasıyla anlatımını zenginleştiren film, sinema tarihinin en iyi devam filmleri arasında yer alıyor. Universal’ın Dark Universe çatısı altında çekmeyi planladığı ancak daha sonra iptal ettiği filmin yeniden hayat bulmasını bekliyoruz.

The Phantom of the Opera (1925)

Universal canavar filmlerinin vazgeçilmez oyuncusu olan, oynadığı korku filmlerinin birçoğunda fiziksel değişim gerektiren karakterlere can veren Lon Chaney, The Hunchback of Notre Dame’daki Quasimodo’dan sonra en çok tanındığı The Phantom Of The Opera filmindeki The Phantom karakteriyle yine dillere pelesenk olan bir performans ortaya koyuyor. Gaston Leroux’nun ünlü romanından uyarlanan film, aşık olduğu kadın için çılgınca işlere kalkışan Phantom’ı konu alıyor. Özgün hali sessiz çekilmiş olan film, 1929 yılında seslendirilerek yeniden gösterime sunulmuştur.

Dr. Jekyll and Mr. Hyde (1920)

Robert Luis Stevenson’ın yazdığı Strange Case of Dr Jekyll and Mr. Hyde, insanın içindeki çift kişiliği ve insanın içindeki iyi ile kötünün savaşını ele alır. Basıldığı dönemde büyük bir şöhret yakalayan bu eser, 1912 ve 1913’te kısa film olarak çekildikten sonra 1920 yılında ilk defa uzun metraj olarak çekildi Kişilik bölünmesini ele alan ilk filmlerden biri olan 1920 yapımı Dr. Jekyll And Mr. Hyde, aynı bedende iki farklı karakteri başarı ile canlandıran John Barrymore’un  performansından büyük güç alıyor. Siyah-beyaz ve sessiz olarak çekilen film,

Creature from the Black Lagoon (1954)

Jack Arnold’un yönettiği Creature from the Black Lagoon, sinema tarihinin 3D olarak çekilen ilk filmlerden biri olma özelliğini taşıyor. Çıktığı yıla 3D efektle gerilim unsurunu iyi bir şekilde yaratan ve sinematografi konusunda ustaca bir iş ortaya koyan film, aslında yapımcı William Alland’ın duyduğu bir efsaneye dayanıyor. Meksikalı görüntü yönetmeni Gabriel Figueroa, Alland’a Amazon’da yaşayan yarı balık-yarı insan bir canlıdan söz ediyor ve bu hikâye yıllar içerisinde gelişiyor ve Creature from the Black Lagoon’a dönüşüyor.

Amazon bölgesinde Paleozoik Zaman’a ait olan bir yaratığın iskeletini keşfeden Prof. Carl Maia, konuyla ilgili destek almak için deniz biyolojisi enstitüsüne başvuruyor ve burada eski öğrencisi Dr. David Reed ile iş birliği yapıyor. İkisinin kurduğu ekip, iskeletin bulunduğu yere gidiyor ve korku dolu olaylara şahit oluyor.

Tower of London (1939)

Boris Karloff‘un başrolünde yer aldığı 1939 yapımı Tower of London, izleyiciyi 15. yüzyıla davet ediyor. Filmde Gloucester Dükü Richard cellat Mord’un yardımıyla tahta çıkma potansiyeli olan insanları tek tek ortadan kaldırır. III Richard hikâyesine farklı bir yorum getiren filmi The Count of Monte Cristo, Mother Carey’s Chickens, Zoo in Budapest filmlerine imza atan Rowland V. Lee yönetiyor.

Black Friday (1940)

Universal çatısı altında vizyona giren, yine Boris Karloff‘u başrolde izlediğimiz Black Friday, Frankenstein hikâyesindeki unsurları Dr. Jekyll ve Bay Hyde ile birleştiriyor. Korku ve suç türlerini bir araya getiren film, yakın arkadaşı George Kingsley’in ölmesiyle beraber arkadaşının hayatını kurtarmak için başka bir insanın beyninin bir bölümünü George Kingsley’e implante eden Dr. Ernest Sovac’ı odak noktasına alıyor. Sovac’ın beyninin bir kısmını aldığı kişi ise kazaya karışan bir gangsterdi. Tam da bu yüzden iyileşen profesör bazen bir gangster gibi davranmaya başlar. Bu fırsattan yararlanmak isteyen Sovac, gansgterin sakladığı parayı bulmak için harekete geçer.

Captive Wild Woman  (1943)

John Carradine, Evelyn Ankers, Milburn Stone gibi isimlerin oyuncu kadrosunda yer aldığı, korku ve bilimkurgu türlerini harmanlayan Captive Wild Woman, bilimsel deneylerin yanlış sonuçlar doğurduğu bir film. Çılgın araştırmalar ve deneyler yapan bir bilim insanı olan Dr. Sigmund Walters, yaptığı bir deney sonucunda bir gorili bir kadına dönüştürür. Ancak bu dönüşümün etkileri, Sigmund Walters’ı ve çevresindeki insanları büyük bir zararın eşiğine getirir.

Kaynak: Bloody Disgusting, Cinema Blend

Kaynak

Daha çok bu tarz yazılar okumak isterseniz sosyal medya kategorimizi ziyaret edebilirsiniz.

Film izlemeyi seviyorsanız Film.BuradaBiliyorum.Com sitemizi, Dizi izlemeyi seviyorsanız Dizi.BuradaBiliyorum.Com sitemizi forumlarla ilgileniyorsanız Forum.BuradaBiliyorum.Com adresini ziyaret edebilirsiniz .

Ähnliche Artikel

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert

Schaltfläche "Zurück zum Anfang"
Schließen

Please allow ads on our site

Please consider supporting us by disabling your ad blocker!