Wissenschaft

Douglas Futuyma ile Evrim Kuramı’na dair söyleşi

Douglas Futuyma evrimsel biyoloji alanında çalışan bilim insanlarının ismini sıkça duyduğu, bitki – böcek etkileşimleri üzerine çalışan, bilim yapmayı ve anlatmayı kendine yaşam biçimi edinmiş bir bilim insanı. ABD’deki Cornell Üniversitesi’nden lisans derecesini aldıktan sonra yüksek lisans ve doktora ünvanlarını 1969’da Michigan Üniversitesi’nden kazanıyor. Bitki yiyen böcekler ve onların konakçıları olan bitkilerin evrimi üzerine olan akademik çalışmalarını New York Şehri’ndeki Stony Brook Üniversitesi’nde sürdürüyor. Futuyma ortalıkta evrim kuramına dair kitap yokken, dört yıllık hummalı bir çalışmanın ardından 1979’da ilk Evrimsel Biyoloji ders kitabını yayımlıyor. Dünyanın pek çok yerinde dersler vermiş, Kosta Rika’da Tropikal Çalışmalar Organizasyonu’nda tropikal ekoloji ve evrimi eğitiminde aktif rol almış biri. Ayrıca, Evrim Çalışmaları Topluluğunun (Society for the Study of Evolution), Amerikan Doğabilimcileri Topluluğu’nun, Amerikan Biyolojik Bilimler Enstitüsü’nün başkanlığını yapmış olup Evrim adlı akademik derginin editörü ve ABD Ulusal Bilimler Akademisi’nin de üyesi. Pek çok akademik makalesi var ve kendi araştırmalarının yanısıra gerek yazmış olduğu Evrim ve Evrimsel Biyoloji kitaplarıyla gerekse verdiği ders ve seminerlerle evrim kuramının anlatılmasında, bilim-dışı bir yaklaşım olan yaratılışçılığa karşı mücadelede en ön sıralarda yer alıyor. Kendisiyle Singapur Ulusal Üniversitesi’nde Evrimsel Biyoloji Laboratuvarında bir söyleşi gerçekleştirdik. Keyifli okumalar, evrimin ışığında bol bilimli günler!

Bilgenur- 1979’da ilk basımı yapılan Evrim ders kitabının yazarısınız. Kitabı yazmanızın hikayesi nedir?

Doug Futuyma- 1970’lerde Stony Brook Üniversitesi’ne henüz başlamış ve fakültede genç bir akademisyenken lisans öğrencileri için Evrim dersinin içeriğini oluşturdum. O zaman evrim hakkında hiçbir ders kitabı yoktu. Bu yüzden kendi ders notlarımı hazırlamak ve öğrenciler için oradan buradan ders kaynağı bulmak zorundaydım. Bir gün Andy Sinauer adında biri ofisimde beni ziyaret etti ve birinin ona benim iyi bir ekoloji kitabı yazarı olacağımdan bahsettiğini söyledi. Dedim ki, ben ekoloji için iyi bir ders kitabı yazamam, hem zaten etrafta çok fazla ekoloji kitabı var ama hiç evrimle ilgili olan yok. Bu durum ona benim böylesi bir kitabı yazmam için iyi bir aday olduğumu düşündürdü. Kitabı yazmak 4 yılımı aldı çünkü ilk başta ne yaptığıma dair hiçbir fikrim yoktu.

Biyoçeşitlilik nasıl oluştu, çevre biyoçeşitliliği nasıl etkiliyor gibi temel sorulardan hareketle böcek-bitki etkileşimleri üzerine çalışıyorsunuz. Hangi soru sizi özellikle bu konuya itti?

Başlangıçta sorduğum soru bitki-böcek etkileşimleri üzerine değildi. 1970’lerde evrim kuramı çalışan kişilerin sorduğu temel sorulardan biri proteinlerin jel elektroforezi ile ortaya çıkarılan genetik çeşitliliğinin nereden kaynaklandığı idi. Bir tarafta doğal seçilimin çeşitliliği koruduğunu savunan Balance School (y.n. Denge Öğretisi) vardı, diğer tarafta da genetik sürüklenmenin bu çeşitliliğe sebep olduğunu savunan klasik öğreti. Seçilimin çeşitliliği açıkladığını öne süren yaklaşıma göre farklı çevre koşullarına, örneğin farklı mikrohabitatlara ya da besin kaynaklarına uyum sağlamış farklı genotipler heterojen seçilime tabi oluyorlar. Ben de bunun tam olarak test edilmediğini düşündüm, yapmamız gereken homojen (özellikleri her yerinde aynı olan) çevre ve heterojen (özellikleri her yerinde aynı olmayan, çoklu) çevrede ayrı ayrı yaşayan türlerin karşılaştırılması olmalıydı. Otçul böceklerin çevrelerinin en önemli parçası da konakçı bitki. Buna göre, sadece bir tür konakçısı olan böcek basit, homojen bir çevrede yaşıyor olmalı. Öte yandan birkaç tane bitkiyle beslenen böcekler de takdir edersiniz ki daha heterojen çevrede yaşıyor olmalı. Böylece soru şuna dönüştü: Birden fazla bitkiyle beslenen ve çoklu çevre koşullarında yaşayan böcekler, tek bitkiyle beslenen böceklere göre genetik olarak daha çeşitli miydi? Bu soruyla birlikte bu ilginç organizmaları ve onların ilginç etkileşimlerini fark ettim.

Bir şeyi merak ediyorum. Stony Brook Üniversitesi’nde hala öğretiyorsunuz. Evrim ders kitabının yazarı olarak, evrim kuramını öğretmek nasıl bir şey? Belki de bu soruyu öğrencilerinize sormam gerekir. -gülüşmeler-

Tam olarak ne demek istediğini bilmiyorum. Stony Brook’taki öğrencilerin benimle ilgili bir fikirleri yok. Biraz meşhur bir kişi olduğumu düşünüyorsun, öyle değil mi?

Aslına bakarsanız, sizin kitabınızı biz de Evrim dersinde ders kitabı olarak kullanmıştık.

Stony Brook’taki öğrenciler şöyle düşünüyor: ”Bu adam bu kitabı yazmış. Tamam da ne yani? Onu yine de dinlemek zorundayız.” Yani onlar için özel biri değilim.

Evrim dersini öğretiyorsunuz. Bildiğim kadarıyla ABD’deki bazı okullar iki tarafı da öğretmeye çalışıyorlar (yazar burada yaratılışçılığı diğer taraf olarak belirtiyor). Evrim teorisi – yaratılış tartışması hakkında ne düşünüyorsunuz, sizce ikisi de öğretilmeli mi?

Bu sadece üniversite ve yüksekokullarda karşımıza çıkan bir sorun değil. Esas olarak lise ve öncesi ortaöğretim kurumlarında çok büyük bir tartışma bu. Böyle kurumlarda evrim teorisini anlamayan kişiler evrime alternatif bir şeylerin öğretilmesi gerektiğini söylüyorlar. Soru şöyle: O halde ikisini de öğretip öğrencilerin kendi kararlarını vermelerine izin mi vermeli yoksa sadece evrim kuramını mı öğretmeliyiz? ABD’de, ki bu çok önemlidir, Amerikan anayasası herhangi bir dine öncelik tanımayı ya da dini görüşü olan insanı olmayana tercih etmeyi yasaklamıştır. Bu demek oluyor ki din, devlet tarafından desteklenen her şeyin dışında tutulmalıdır. Devlet tarafından desteklenen halk eğitimi de bu nedenle herhangi bir dini temele dayalı öğretiye sahip olamaz. Buna dayanarak yüksek mahkeme de dahil olmak üzere ABD’deki mahkemeler şunu diyor: Yaşamın çeşitliliğini dinî olarak açıklayan hiçbir şeyi öğretemezsiniz. Yaratılışçılar ise ya taklit yoluyla ya da dolaylı yoldan kendi öğretilerini sisteme sokmaya çalışıyorlar. Ben buna tamamen karşıyım. Bilim dersinde sadece bilim öğretmelisiniz. Ve yaşamın çeşitliliğini açıklayan evrim dışında bir bilimsel teori ya da hipotez yok. Eğer biri bilimsel bir alternatifle gelirse, sorun yok. Ama henüz başka bir alternatif yok.

Sadece bilimsel camiada bilim insanlarına değil, öğrencilere, halka da evrimi anlatıyorsunuz. Birçok kişi evrim teorisini yanlış biliyor, anlıyor. Bu noktada sizin fikrinizi merak ediyorum, sizce bilimsel cehalet (ing. Scientific illiteracy) ile nasıl mücadele edeceğiz?

En önemli konulardan birine parmak bastığını düşünüyorum. Çünkü bu durum sadece evrim teorisi ile ilgili değil.

Ve bu sadece bir ülkede biten bir sorun da değil. Örneğin Türkiye’de de çok yaygın bir durum bilimsel cehalet.

Biliyorum, çok da iyi biliyorum. Konu bilimsel okuryazarlığın eksik olması. Bu durum örneğin küresel ısınmaya ve bilimi inkar eden insanlara da uzanıyor. Bilim insanları diyor ki esas mesele seragazı etkisi ve insan kaynaklı faaliyetler. Yani mesele bilimsel bilginin eksikliği. Erken yaşlarda bilim öğretiminin geliştirilmesini sağlamak dışında bir çözüm yolu olduğunu sanmıyorum. Örneğin ilk öğretimde öğrenciler temel bilim dersleri almalı. Ama öğretmenler sadece genel kimya ya da hücre biyolojisi öğretmemeli. Bunun yerine öğrencilere bilimin nasıl işlediğini öğretmeliler. DNA’nın genetik madde olduğunu nereden biliyoruz? Kimyasal maddenin atomlardan oluştuğunu peki? Farklı yaklaşımlar, açıklamalar neler? Doğal dünyayı açıklamak üzerine nasıl düşünüyoruz? Bilim sürecinin deneme yanılma üzerinden yürüdüğünü anlıyor muyuz? Hipotezler arasında seçim yaptığımızı ve bu hipotezlere kanıtlar aradığımızı peki? Pek çok kişi böyle bir eğitimden geçmiyor.

Eğer çok oldu demezseniz bir sorum daha olacak. Pek çok kişi ekoloji ve evrimi tanımlayıcı bir bilimsel alan olarak görüyor. Tahmin eden/belirleyici bir bilim dalı olmaya ne kadar yakınız sizce?

Ne kadar tahmin istediğinize bağlı, ne doğrulukta istediğinize de tabii. Belki çok spesifik ve sayısal olarak değil ama genel anlamda sanırım tahmin edebilme imkanımız var. Bu aslında iklim bilimi ya da bir başka deyişle meteoroloji gibi. Hava durumu ile ilgili meteoroloji fizik biliminin bir uygulaması. Pek çok kişi fiziğin çok kesin ve öngörme yeteneğine sahip bir bilim dalı olduğunu düşünebilir. Oysa hava kütlelerinin, okyanus akıntılarının, sıcaklık ve başka pek çok parametrenin fiziği oldukça karmaşık. Bu nedenle fizikçiler ya da iklimbilimciler bir hafta sonra New York’ta hava sıcaklığının nasıl olacağını tahmin edemeyebilirler ama yılın bu zamanında soğuk olacağını öngörebilirler.

Yani genel tahminler yapmak mümkün.

Kesinlikle. Ve bu durum ekoloji ve evrimsel biyoloji için de yaklaşık olarak aynı.

Zamanınız olmadığı için burada bitirmek zorundayım. Çok teşekkür ederim!

Ben teşekkür ederim.

Bu röportaj, 1 Şubat 2014’te hayatını kaybetmiş olan, Türkiye’nin ilk evrimsel biyoloğu Prof. Dr. Aykut Kence’ye ithaf edilmiştir.

Ne nedir?

Balanced school (Denge Öğretisi): Denge öğretisi, genetik polimorfizmlerin yaygın olduğunu vurgular. Bu görüşe göre bireyler belli bir alel çifti ya da alel serisi bakımından birbirine benzemeyen genlerin bulunduğu kromozomları taşır, yani çoğu gen bölgesinde heterozigottur ve böylece polimorfizmin sürekliliği sağlanır. Dolayısıyla ‘denge öğretisi’ doğal seçilimin dengeleyici bir gücü olduğunu, pek çok gen bölgesinde heterozigotluğu koruduğunu ve az sıklıkta bulunan zararlı alellerin ortadan kaldırılmasında da kimi zaman saflaştırıcı bir etkisi olduğunu savunur.

Doğal seçilim: Bir popülasyondaki farklı genotiplerin, o popülasyonun gen sıklıklarında değişikliklere sebep olacak şekilde farklılıklar göstererek hayatta kalması ya da üremesi.

Klasik öğreti: Bir topluluk içindeki poliformizmlerin ender olduğunu savunur. Bu görüşe göre topluluktaki bireyler çoğu gen bölgesinde (anne ve babadan kalıtılmış) iki özdeş allel bulundurur ve canlıyı her durumda öldüren mutasyonlara sebep olan aleller doğal seçilimle ortadan kaldırılmaktadır. Dolayısıyla bu görüş doğal seçilimin bir nevi saflaştırıcı bir gücü olduğunu, ölümcül alellerin pek çok gen bölgesindeki homozigotluğu sağlamak için ortadan kaldırıldığını savunur. Yeni alellerin ortaya çıkışını ise genetik sürüklenmeye bağlar ve onların da ya yok olacağını ya da popülasyon içinde zamanla orijinal alelin yerine alacağını vurgular.

Genotip: Soyyapı ya da kalıtyapı olarak bilinir. Organizmanın genetik yapısının bütününe verilen isimdir. Bir hücrede birden fazla gen bulunmaktadır. Bu genler, enzim ve protein sentezini yöneterek, bireyin dışyapısını (fenotipini) oluştururlar.

Heterojen seçilim: Seçilim, çevre koşulları ve baskınlık-çekiniklik özelliklerine göre farklı çevrelerde farklı genotipleri ‘tercih edebilir.’ Bu farklı seçilim heterojen seçilim olarak adlandırılır.

Jel elektroforezi: Saflaştırılmış nükleik asit ve proteinlerin jel elektroforezi DNA moleküllerinin tespiti ve ayrılması için kullanılan bir tekniktir. Elektrik alanı agaroz jele uygulanır ve jel içinde, partiküller yük ve boyutlarına göre ayrılır.

Polimorfizm: Genetik biliminde toplumda bir gen lokusun en yaygın varyant ya da allelinin sıklığının %99’u geçmemesi olarak tanımlanır. Biyolojide ise bir türün üyeleri arasında 2 ya da daha fazla fenotipin (dış görünüş) bulunabilme hali olarak kabul edilir. ABO kan grubu sistemi polimorfizme bir örnektir.

Kaynakça:

http://genetics-notes.wikispaces.com/Classical+and+Balanced+Schools

http://evrimagaci.org/sozluk
http://evrimianlamak.org – Doğal Seçilim

Daha çok bilim makalesi okumak isterseniz bilim kategorimizi ziyaret edebilirsiniz.

Film izlemeyi seviyorsanız Film.BuradaBiliyorum.Com sitemizi, Dizi izlemeyi seviyorsanız Dizi.BuradaBiliyorum.Com sitemizi forumlarla ilgileniyorsanız Forum.BuradaBiliyorum.Com adresini ziyaret edebilirsiniz .

Ähnliche Artikel

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert

Schaltfläche "Zurück zum Anfang"
Schließen

Please allow ads on our site

Please consider supporting us by disabling your ad blocker!